Kararın yazar tarafından hazırlanmış geniş bir özetini buraya tıklayarak indirebilirsiniz.
Karar, Harvard ve North Carolina Üniversitelerinin öğrenci alırken oluşturdukları değerlendirme kriterlerine ilişkindir. Üniversitelerin öğrenci alımını yapan komisyonlar değerlendirme yaparken aday öğrencilerin farklı alanlardaki beceri ve kişisel özelliklerinin yanı sıra ırklarını da dikkate almaktadır. Başvurucu Students for Fair Admissions (Adil alımı savunan öğrenciler), adayların ırkının öğrenci alımında dikkate alınmasının Anayasa’nın eşitliği esas alan 14. maddesine (amendment) aykırı olduğunu iddia etmiştir. Anayasa Mahkemesi de öğrenci alımında adayların ırkının dikkate alınmasının Anayasa’ya uygun olup olmadığını kararında incelemiştir.
Harvard gibi prestiji yüksek üniversitelere kabul almanın parlak bir gelecek ile eş anlamlı olmasından ötürü üniversiteye girmek için adaylar arasında çetin bir yarış gerçekleşmektedir. Bu yarışın çetin olması bazı zengin aileleri çocuklarının iyi üniversitelerden kabul alması için hile yapmaya dahi itmektedir. 2019 yılında William Singer adlı bir kişinin başında olduğu bir danışmanlık şirketinin öğrenci alım komisyonundakilere rüşvet verdiği, üniversiteye giriş sınavında hile yaptırdığı, kabul almayı kolaylaştırmak için kendisine başvuran ailelerin çocuklarını sporcuymuş gibi gösterdiği ortaya çıkarılmıştır.[1] FBI, zengin ailelerin, çocuklarını iyi bir üniversiteye yerleştirmek için Singer’a bu hizmetleri karşılığında 6.5 milyon dolara kadar para verdiğini tespit etmiştir.[2] İyi üniversitelere kabul almanın zengin aileler için dahi bu denli önemli olduğu ABD’de adayların ırkının öğrenci alımını yapan komisyon tarafından göz önünde tutulması eşit koşullarda yarışma isteği olan bazı öğrenci gruplarının tepkisine yol açmış ve konu Anayasa Mahkemesine taşınmıştır. Anayasa Mahkemesi de ayrımcılık konusunda geliştirdiği içtihatlara dayanarak ABD’deki devlet üniversitelerinin ırka ilişkin pozitif ayrımcılığının Anayasa’ya uygun olup olmadığına karar vermeye çalışmıştır.
Mahkemenin bu konuda tutarlı içtihatları olmasına rağmen jürilerin yedisi kararlarını verirken farklı gerekçeler kullanmışlardır. Yargıçların benzer içtihatlara atıf yapmasına rağmen farklı kararlar vermesinin sebebi yorum farklılığıdır. Yargıçların yorum farklılığına neden olan uyuşmazlık konusu, üniversitelere öğrenci alımlarında azınlıkta olan ırklar (azınlıkta kalan ırklara mensup olanları ifade etmek için bundan sonra sadece azınlık kelimesini kullanacağım) lehine yapılan ayrımcılığın Anayasa’nın 14. maddesine uygun olup olmadığına ilişkindir. Mahkemenin kararını değerlendirmeden önce Anayasa’nın ilgili maddesine bakabiliriz.
Anayasa’nın mezkur maddesinin Türkçeye çevirisi şu şekildedir:
Hiç bir eyalet, Birleşik Devletler vatandaşlarının ayrıcalık ve bağışıklıklarını kısıtlayacak yasa yapmayacak veya uygulamayacak, ve hiç bir eyalet yasal gerekler yerine getirilmeden bir kişiyi yaşamından, özgürlüğünden ya da malından yoksun etmeyecek; ya da kendi yargı yetkisi içindeki bir kişiyi, yasaların eşit koruması dışında bırakmayacaktır.[3]
Yasanın lafzı bizi mutlak eşitliğe götürecek olsa da bu her zaman istenilen adil sonuçları yaratmadığından Anayasa Mahkemesi adaleti sağlamak için bazı ayrımcılıkların yapılabileceği yönünde içtihatlar oluşturmuştur. Bu tür ayrımcılığa pozitif ayrımcılık (affirmative action) diyen mahkeme, üniversitelerin öğrenci alımında sınırlı da olsa ayrımcılık yapmasına izin vermiştir. Hangi durumlarda ayrımcılık yapılacağını belirlemeye çalışan mahkeme strict scrutiny adlı bir test geliştirmiş ve ayrımcılık taleplerinin bu testten geçmesi koşuluyla Anayasa’ya uygun hale geleceğini belirtmiştir. (Strict Scrutiny testinin aşamalarını kararın özetinde anlattığım için burada tekrar anlatmayacağım)
Öncelikle Harvard Üniversitesinin bir kamu kurumu olduğunu ve masraflarının bir kısmının bütçeden karşılandığını belirtmek gerekir. Üniversitenin bu niteliği aday öğrencileri keyfi şekilde değerlendirmesini engellemektedir. Üniversitenin belirlediği kriterler kanunlara aykırı olmamalıdır. Üniversite, adaylar arasında eşitliği gözettikçe Anayasa’ya uygun hareket etmiş olacaktır. Somut uyuşmazlıkta üniversite, azınlıklar lehine ayrımcılık yaptığından Anayasa’yla korunan eşitlikten sapmıştır. Üniversite bunun gerekçelendirmesini yapmak zorundadır.
Harvard Üniversitesinin temsilcileri ve çoğunluk kararına karşı oy veren yargıçlar ırk temelli değerlendirmenin Anayasa’ya uygun olduğunu düşünmektedirler. Çünkü azınlıklar lehine yapılan ayrımcılıkta devletin ikna edici bir yararının olduğunu ve bu yarar için kullanılan yöntemin yani öğrenci alımında ırka bakılmasının gerekli olduğunu düşünmekte ve başkalarının haklarını en az ihlal eden yöntemin de bu olduğunu savunmaktadırlar.
Karşı oy veren yargıçlar, azınlıklara karşı ayrımcılığın eşitliğe aykırı olmadığı iddialarını genel olarak iki olguya dayanarak gerekçelendirmeye çalışmıştır. İlk olgu azınlıkların eğitimi düşük kişiler arasında ve ekonomik durumu kötü mahallelerde büyüdüklerine ilişkindir. Kanaatimce, bu tür açıklamalar ırk temelli ayrımcılıkla ilgili savunmalarda yer almamalıdır. Eğer üniversiteler bu tür eşitsizliklerin adayların sorumlu tutulamayacakları şekilde eğitim seviyelerini etkilediğini düşünüyorsa adayların ırkına bakmak yerine refah durumuna, ailesinin üniversiteye gidip gitmediğine ya da okuduğu lisenin eğitim düzeyini tespit edip ne ölçüde başarılı öğrenciler yetiştirdiğine bakabilir. Bu verilere bakıp dezavantajlı tarafta olanlara üniversiteye girişte pozitif ayrımcılık yapılması adayların ırklarına bakarak değerlendirme yapmaktan daha isabetli sonuçlar doğuracaktır.
Fırsat eşitsizliğini düzeltmek için ırka dayalı bir ayrımcılık yapılırsa maddi durumu iyi olmayıp başarılı olan beyazların maddi durumu yine iyi olmayıp başarılı olan azınlıktaki öğrencilerin biri tarafından elenmesi için makul bir sebep oluşmaz. Örneğin varlıklı bir ailesi olmayan beyaz tenli Cherly Hapwood, üstün başarısına rağmen azınlıklara tanınan ayrıcalıktan dolayı hukuk fakültesine kabul edilmemiştir. Kendisi yerine daha düşük puanlı Afrika ya da Meksika kökenli öğrenciler alınmıştır.[4] Üniversiteye kabul edilen öğrenci sayısı sınırlı olduğu için kazananlar birilerini elemek zorundadır. Burada herkesin kazandığı bir sonuç yoktur. Birileri kazanırken diğerleri elenmektedir. Elenen kişinin de fırsat eşitsizliğinden mustarip olmamasına dikkat edilmesi gerekmektedir. Fırsat eşitsizliğini düzeltmek amacıyla üniversiteye kabul aşamasında eşitsizlikten mustarip olup olmadığına bakılmadan ırkından dolayı bir adayın avantajlı sayılması uygulamanın amacıyla çelişir. Bu yüzden fırsat eşitsizliğine ilişkin gerekçelerin ırk temelli ayrımcılıkta kullanılmaması gerektiğini düşünüyorum.
Karşı oyda belirtilen diğer bir iddia ise öğrenci çeşitliliğini sağlamaktır. Bu gerekçe Anayasa Mahkemesi tarafından bir süre ayrımcılık için makul bir sebep olarak düşünülmüştür. Öğrenci çeşitliliğinin sağlanmaya çalışılmasının birçok sebebi vardır. Bunları tüketmek amacıyla olmasa da mahkemelerde kullanılanlardan birkaçını belirtebilirim. Örneğin bir ırkın getiremeyeceği bilgi ve deneyimin diğer ırklar tarafından üniversiteye getirilmesi, farklı ırktan olan insanların kaynaştırılması veya azınlıktaki öğrencilerin iyi okullarda okuduktan sonra beyazların istihdam edilebildiği her yerde çalışabilmesi sağlanarak azınlıkların devlet kurumlarına aidiyetinin artırılması. Öğrenci çeşitliliğinin sağlanmasının birden fazla yolu vardır, bunlardan sadece biri ırktır. Farklı ülkeden, şehirden, dinden veya ekonomik sınıftan gelen insanlar da ırkın yarattığı çeşitliliğe benzer bir çeşitlilik oluşturabilir. Irk ile sağlanmak istenen çeşitlilik neden Ortodoks ve Katolik ya da dindar ve ateist öğrenciler için de sağlanmaya çalışılmasın? Böyle bir çeşitlilik de üniversitedeki öğrencilere fayda sağlayabilecektir.
Ancak, ırksal çeşitliliğin sağlayabileceği bir fayda diğer çeşitliliklerin sağlayabileceğinden farklıdır. Bu fayda, ırktaşlarının devletin iyi üniversitelerde okuyabildiğini ve devletin önemli kurumlarında çalışabildiğini görmesiyle bireylerin hukuka itaatinin artmasıdır. Eğer devletin önemli kurumlarında yer alanların ırk çeşitliliği toplumun huzur içinde yaşaması için gerekiyorsa burada devletin ikna edici bir çıkarının olduğunu ve bu çıkarın ırksal ayrımcılıkla sağlanması gerektiğini söyleyebilirim. Aynı durum diğer çeşitlilik durumları için de söz konusudur. Eğer toplumda devletin kurumlarında çalışanların arasında din çeşitliliğinin olması gerektiğine ilişkin talep kayda değerse ve gerçekleştirilmediği takdirde hukuka itaatsizlik artıyorsa din çeşitliliğinin sağlanması için de gerekli adımlar atılabilir.
Mevcut kararda, azınlıkta olanların bu düşüncede olduğu ortaya koyulmamıştır. Bu yüzden karşı oy kullanan yargıçların, öğrenci çeşitliliğinde devletin ikna edici bir çıkarının olduğu iddiası da tam olarak gerekçelendirilememiştir. Sonuç olarak Anayasa’da ortaya koyulan eşitliğin istisnası olan ayrımcılığın gerekçelerinin tutarlı olmadığını düşünüyorum. Bu yüzden üniversitenin ırk temelli ayrımcılığının yasalar önünde bireyler arası eşitliği koruyan Anayasa’nın 14. maddesine aykırı olduğu kanaatindeyim.
